İçeriğe geç

Mutlak olarak ne demek ?

Mutlak Olarak Ne Demek? İnsan Düşüncesinde Değişmeyenin İzinde

Mutlak kavramı, dilde basit bir kelime gibi görünse de, tarih boyunca felsefi düşüncenin merkezinde yer almıştır. “Mutlak olarak ne demek?” sorusu, aslında insanın değişim karşısında sabit, kalıcı ve evrensel olanı arayışının ifadesidir. Mutlak, en genel anlamıyla, koşullardan bağımsız, kendi başına var olan ve hiçbir şeye bağlı olmayan demektir. Bu tanım, hem düşünce tarihinin hem de modern bilimin temelinde yatan “kesinlik” arzusunu açıklar.

Tarihsel Arka Plan: Mutlak Düşüncesinin Kökeni

“Mutlak” kavramının kökeni Antik Yunan’a kadar uzanır. Parmenides, varlığın değişmediğini ve her şeyin bir bütün olarak “Bir” olduğunu savunarak mutlak fikrini ilk kez sistematik biçimde dile getirmiştir. Ona göre, var olan değişmez; değişim yalnızca insan algısının bir oyunudur. Platon bu fikri geliştirerek “idea” kavramını ortaya koymuş, yani gerçekliğin mutlak biçimlerini duyuların ötesinde aramıştır. Güzellik, iyilik veya adalet gibi kavramlar, duyusal dünyada farklı biçimlerde görünse de, özlerinde aynı ve değişmezdir.

Orta Çağ düşüncesinde “mutlak”, Tanrı kavramıyla özdeşleşmiştir. Augustinus ve Thomas Aquinas gibi düşünürler, mutlak olanın yalnızca Tanrı olabileceğini savunmuşlardır; çünkü Tanrı, varlığı için hiçbir şarta ihtiyaç duymaz. Bu anlayış, felsefeyi metafizik bir eksene oturtmuş, insan aklını “sonsuz ve değişmeyen gerçeklik” arayışına yöneltmiştir.

Modern Çağda Mutlak: Akıl, Bilim ve Kesinlik Arayışı

Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde, mutlak düşüncesi teolojik bağlamdan çıkarak akıl ve bilim zeminine taşındı. Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” cümlesi, modern dönemin mutlak başlangıç noktasıdır. Descartes, her şeyden şüphe edilebilir ama şüphe eden bir öznenin varlığı inkâr edilemez diyerek, düşünmeyi mutlak kesinliğin temeli haline getirdi.

Ardından Spinoza, Tanrı’yı doğayla özdeşleştirerek mutlağı evrenin kendisine yaydı. Onun sisteminde mutlak olan, hem Tanrı’dır hem doğadır; her şey bu tek varlığın ifadeleridir. Kant ise mutlak bilgiyi sorguladı ve insan aklının sınırlı olduğunu savundu: Biz, “kendinde şey”e değil, yalnızca onun fenomenine ulaşabiliriz. Yani mutlak bilgi, insan için her zaman bir idealdir, ama tam anlamıyla erişilemez.

Günümüzde Mutlak Kavramı: Görecelik Çağında Kesinlik Arayışı

Günümüz akademik tartışmalarında “mutlak” kavramı, genellikle postmodern görecelik anlayışıyla karşı karşıya gelir. 20. yüzyıldan itibaren bilim, sanat ve felsefe alanlarında mutlak doğruların varlığı sorgulanmaya başladı. Einstein’ın görelilik kuramı, evrende zaman ve mekânın bile gözlemciye bağlı olduğunu göstererek, mutlak fiziğin yerini bağlamsal bir fiziğe bıraktı.

Benzer biçimde, felsefede Nietzsche’nin “Tanrı öldü” sözü, mutlak ahlakın ve evrensel hakikatin sonunu simgeliyordu. Nietzsche’ye göre her değer, tarihsel ve kültürel bağlam içinde anlam kazanır; bu yüzden “mutlak doğru” bir yanılsamadır. Postmodern düşünürler de aynı çizgide, mutlağın iktidar üretme aracı olduğunu savundular: Toplumlar “tek doğru”ya inanarak farklılıkları bastırır, bireysel düşünceyi sınırlar.

Mutlak Olan ve İnsan Deneyimi

Yine de insan zihni mutlağı aramaktan vazgeçmemiştir. Çünkü mutlak düşüncesi, kaos içinde düzen, belirsizlik içinde güvenlik duygusu sağlar. Edebiyatta, dinde, siyasette hatta aşk ilişkilerinde bile “kesinlik” arzusu, mutlak fikrinin duygusal bir yansımasıdır. İnsan, değişken dünyada sabit bir anlam noktası arar — bu bazen Tanrı, bazen adalet, bazen de bilimin kendisi olur.

Bu yönüyle mutlak, hem bir inanç biçimi hem de bir zihinsel ihtiyaçtır. Göreliliğin yaygınlaştığı çağımızda bile insanlar, “değişmeyen değerler”e tutunma eğilimindedir. Bu durum, modern bireyin çelişkisini özetler: Özgürlüğü sever ama sınırlarını bilmek ister; şüphe eder ama kesin bir hakikat arar.

Felsefi Sonuç: Mutlak ve Göreli Arasındaki Denge

Mutlak olarak ne demek?” sorusu, sonunda bizi iki uç arasında düşünmeye zorlar: Mutlak ve göreli. Tarih boyunca bu iki kavram birbiriyle çatışsa da, insan düşüncesi onların arasındaki gerilimden beslenmiştir. Mutlak, düzenin sembolü; göreli ise değişimin işaretidir. Biri olmadan diğeri anlamsızdır.

Belki de en bilge tutum, mutlağı bir hedef olarak görüp, ona ulaşmanın imkânsızlığını kabul etmektir. Çünkü insan düşüncesi, tıpkı evrenin kendisi gibi, sürekli hareket halindedir. Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir — ama yine de insan, her defasında mutlak olanın sessiz izini sürmeye devam eder.

Kaynaklar

• Parmenides, “On Nature”, Frag. VIII.

• Platon, “Devlet” ve “Phaidon”.

• René Descartes, “Meditasyonlar Üzerine”.

• Baruch Spinoza, “Ethica”.

• Immanuel Kant, “Saf Aklın Eleştirisi”.

• Friedrich Nietzsche, “Ahlakın Soykütüğü Üzerine”.

• Albert Einstein, “Relativity: The Special and General Theory”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort deneme bonusu veren siteler
Sitemap
grand opera bahissplash